Benliğimin gerçek hissiyatına sadece dayanılmaz derecede mutsuz olduğum zamanlarda ulaşabiliyorum. -Franz Kafka
Burada -pek de kullanmadığımız- iki değişik kelime bizleri karşılıyor: "benlik" ve "hissiyat". İlk önce onların anlamlarını yazarak başlamak istiyorum:
Benlik: Bir varlığın öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet. (TDK)
Hissiyat: Duygular, sezişler. (TDK)
Artık bu tanımların farkında olduğumuza göre konumuza geri dönebiliriz. "Dayanılmaz derecede mutsuz olmak"la başlayalım. Büyük bir acı hayal edin. En sevdiğiniz kişileri, uzuvlarınızı -kısacası sizin için değerli olanları- kaybettiğiniz bir gerçeklik mesela... Bu dayanılmaz mutsuzluk -acı kısmını geçtiğimizi varsayıyorum- bize nasıl bir ortam hazırlar sizce? Fazla uç bir düşünce oldu belki de bu mutsuzluk örneği. Biraz basitleştirelim...
Birlikte gülüp eğlendiğiniz bir arkadaşınızı hayal edin, ve bir anda ona istemeden bir zarar verdiğinizi. Eğlenirken -eğlenceden başka- hangi duyguları tattınız? Zevk mi? Haz mı? Aslında bunların hepsi eğlenceye varan duygulardır, ve -bu duygular- kişiliğimizin önüne birer perde çekerler. O an mutlu birer insanız, ve o an hiç bitmesin isteriz. Mutluluk tek amacımız olur, onun için yaşarız. Ama arkadaşımıza zarar verdiğimiz anda mutsuzluk -o perdeyi- yırtmaya başlar. Hemen bizi biz yapan iç güdülerimiz harekete geçmeye başlar ve sezgi yeteneğimiz tekrar ortaya çıkar. Artık "mutluluk sarhoşu" değilizdir. Sarhoşluk, yerini farkındalığa bırakır. Kendi kişiliğimizin farkındalığına...
Benlik: Bir varlığın öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet. (TDK)
Hissiyat: Duygular, sezişler. (TDK)
Artık bu tanımların farkında olduğumuza göre konumuza geri dönebiliriz. "Dayanılmaz derecede mutsuz olmak"la başlayalım. Büyük bir acı hayal edin. En sevdiğiniz kişileri, uzuvlarınızı -kısacası sizin için değerli olanları- kaybettiğiniz bir gerçeklik mesela... Bu dayanılmaz mutsuzluk -acı kısmını geçtiğimizi varsayıyorum- bize nasıl bir ortam hazırlar sizce? Fazla uç bir düşünce oldu belki de bu mutsuzluk örneği. Biraz basitleştirelim...
Birlikte gülüp eğlendiğiniz bir arkadaşınızı hayal edin, ve bir anda ona istemeden bir zarar verdiğinizi. Eğlenirken -eğlenceden başka- hangi duyguları tattınız? Zevk mi? Haz mı? Aslında bunların hepsi eğlenceye varan duygulardır, ve -bu duygular- kişiliğimizin önüne birer perde çekerler. O an mutlu birer insanız, ve o an hiç bitmesin isteriz. Mutluluk tek amacımız olur, onun için yaşarız. Ama arkadaşımıza zarar verdiğimiz anda mutsuzluk -o perdeyi- yırtmaya başlar. Hemen bizi biz yapan iç güdülerimiz harekete geçmeye başlar ve sezgi yeteneğimiz tekrar ortaya çıkar. Artık "mutluluk sarhoşu" değilizdir. Sarhoşluk, yerini farkındalığa bırakır. Kendi kişiliğimizin farkındalığına...
Yorumlar
Yorum Gönder