Faşizm, bireyin bir miktar emniyette hissettiği, barındığı, günlük yiyecek bulduğu bir hapishane gibiydi. -Herbert L. Matthews

Faşizm üzerine bir giriş...

Öncelikle günümüzün çok kullanılan siyasi terimlerinden biriyle başlayalım: faşizm. Faşist müdehale, faşizm ile yönetilmek... Peki nedir bu faşizm? Google, Oxford Languages'a dayandırdığı kaynağıyla bu terimi iki farklı şekilde tanımlar:

"
    1. İtalya’da, Musolini’nin önderliği altında 1919’da başlayan, adını 1922–1943 yılları arasında iktidarda bulunan partiden alan, sendikalara, meslek kuruluşlarına dayanan, devlet sınırlarını genişletmek ereğini güden, tüm yetkilerin tek partinin ve tek kiş inin elinde toplandığı düzen.
    2. demokratik düzen yerine aşırı, çarpıtılmış bir ulusçuluğa dayanan bir baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğreti.
"

Tek parti, tek kişi, tek adam...

Görüldüğü üzere kısaca özetleyecek olursak: "ben yaptım oldu!" şekline dayanan, tek bir "varlığa" dayanan (parti veya kişi) yönetim biçimi.

Toplum neden faşist bir yönetim ister?

Evet doğru okudunuz: toplum faşist bir yönetim isteyebilir. Peki neden bu istekte bulunurlar? Okumakta olduğum kitapta (Kaygının Anlamı, sayfa 37, Us yayınları, Temmuz 2020 - 1. Baskı) bu konu ile ilgili çok güzel bir örnek vermiş Rollo May. Almanya'da Hitler döneminde yaşamış Paul Tillich'den aktardığı alıntıyı sizinle paylaşacağım:

"
Her şeyden önce, ortama bir korku duygusu ya da daha doğru bir ifadeyle, belirsiz bir kaygı hakimdi. Sadece ekonomik ve politik değil, kültürel, dinsel açıdan da kimse kendini emniyette hissetmiyordu. Üstüne bir yapı inşa edilecek hiçbir şey yoktu, ne var ne yok her şeyin zemini yıkılmıştı. Her an felakete yol açacak bir yıkım bekleniyordu. Dolayısıyla, insanların emniyette hissetmeye duydukları özlem gitgide artıyordu. Özgürlük, kişiyi korku ve kaygıya sevk ettiği için değerini yitirmişti; korku içinde özgür olmaktansa, otorite altında emniyette hissetmek daha iyiydi!

"

Felaket kapıda! Biri bizi kurtarmalı! 

Daha basit bir ifadeyle Paul Tillich'in görüşleri bu başlığa dayanır: "Felaket kapıda! Biri bizi kurtarmalı!". Konu başlığımızdaki sözün ilk kısmı da bu düşüncenin ne kadar haklı olabileceğini gösterir bize: "...bireyin bir miktar emniyette hissettiği, barındığı, günlük yiyecek bulduğu..."

Benim tek bir derdim var: Yaşamak!

Yiyecek ekmeğiniz yok. İşiniz yok. Savaş her şeyinizi almış... Bu tarz bir felaket yaşayan insanları düşünün. Bu insanlar en çok neye ihtiyaç duyar? Yaşamaya mı; yoksa özgürlğe mi? Böyle bir durumda kalan insanlar için en temel güdümüz devreye girer: yaşama ihtiyacı. İnsanlara "gücü bana verin ve tekrar yaşanabilecek bir hayat kuralım" şeklinde bir vaat sunarsanız; böyle bir durumdaki topluluğun ne kadarlık bir kısmının "birinci önceliği" özgürlük olur?

...bir hapishane gibiydi.

Konu başlığımızdaki söz böyle son buluyor. Ben de böyle bir başlıkla bu konuya değinmeyi uygun gördüm. Evet faşizm sizi yaşatabilir belki. Fakat sizden neyi alır? Size neyi vaat eder? "Daha iyi bir gelecek mümkün" şeklinde bir hayal kurdurabilir mi mesela? Başka bir deyişle kurdurduğu bu hayal, sadece "hayal" midir?

Son sözlerim ve düşüncelerim

Okumakta olduğum kitaptan (Kaygının Anlamı, sayfa 38, Us yayınları, Temmuz 2020 - 1. Baskı) alıntıladığım Herbert L. Matthews'in sözü üzerinde düşünülünce günümüzü yorumlamamıza yardımcı olabilecek çok değerli bir sözdür. "...bir hapishane gibiydi." başlığında değerlendirdiğim konuyu da son bir düşünceyle ele alacağım: insanları o tarz bir zorluğa düşmeden yargılamaktan kaçınalım. O ruh halini, yaşamadan anlayamayacağımızı; ve anlayış seviyemizi onlar için zorlamamız gerektiğini düşünüyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben bir kafesim; kuşunu arayan. -Franz Kafka

Anlatamam. İçimde neler olup bittiğini hiç kimseye anlatamam. Kendime bile anlatamıyorum. -Franz Kafka

Konuştuğumdan farklı yazıyorum, düşündüğümden farklı konuşuyorum ve düşünmem gerekenden daha farklı düşünüyorum. Böylece, tüm bunlar sonsuz ve derin bir karanlığa doğru devam edip gidiyor. -Franz Kafka