Korktuğum ve beni korkutan her şeyin kendi başına iyi veya kötü olmadığını, sadece zihnin onlardan etkilendiğini anladım. -Spinoza

Kaygının Anlamı -Rollo May

Bu hafta içerisinde satın alıp okumaya başladım bu kitabı: Kaygının Anlamı. Genç-yaşlı, zengin-fakir, siyah-beyaz, Alman-Türk, müslüman-yahudi,... Kaygı herhangi bir ayrım gözetmeden bütün insanların ortak noktası ve en temel içsel dürtülerinden birisidir. Benim de çokça muzdarip olduğum bu konuyla ilgili daha sağlam bilgiler öğrenmeye ihtiyacım olduğunu düşündüm. Sürekli bir kendini sorgulama, doğru ile yanlış gibi çok keskin ayrımlar yapmaya çalışma... Umuyorum ki ilerleyen zamanlarda bu kitaptan faydalı bilgiler bulup sizinle onları da paylaşma fırsatı yakalayacağım.

İki kavram karşı karşıya: İyi ve Kötü

İyi ve kötü... Edebiyatta, siyasette, dinde, ve belki de her alanda sürekli karşı karşıya getirilen iki kavram. Birbirlerine zıt olan bu iki kavram, genelde kafa kafaya çarpıştırılmak yerine birer sıfat olarak başka isimleri desteklerler. Yani aslında "taraf" yaparlar. Peki bir kavramın iyi mi veya kötü mü olduğunu kim belirliyor?

İyi, kötü... Kime göre?

İnsanların "iyi" veya "kötü" yargıları tamamen nesnel midir, peki? Örnek veriyorum: içki içmek kötü bir kavram mıdır? Bir müslüman bunun kötü olduğunu söylerken, bir ateis kötü değil diyecektir. Peki bu farklı yargılarda bulunmak, ateisti iyi müslümanı kötü biri mi yapar? Veya tam tersi müslüman çok iyi bir insanken, ateisti yerin dibine mi sokmalıyız?

Çocuklar için yalan yoktur!

Kişilerin yetiştikleri çevre, edindikleri arkadaşlar, ailelerinin düşünce yapıları, öğretmenlerinin tutumları, internet ve televizyon gibi araçlarla edindikleri bilgiler... Kısacası "etkileşimde bulundukları her şey" insanın kendisini oluşturmasına katkıda bulunur. Bu oluşum da büyük miktarda çocukken belirlenir. Çünkü yalan, kötülük, manipülasyon vs. nedir bilmeyen çocuklar için ailelerinin ve güvendikleri insanların söyledikleri "kesin doğrudur". Dolayısıyla bizim nasıl bir çocukluk geçirdiğimiz, aslında iyi ve kötü yargılarımızı belirlemede çok önemli bir rol oynar diyebilir miyiz?

Suçlu sen misin?

İyi ve kötü kavramlarının ne kadar "sıkıntılı" olabileceğini konuşmuştuk. Kültürden kültüre değişiklik gösterebilecek bu yargıların -bazı konular hariç- ne kadar nesnel olacağı da bir soru işareti. Bu tarz genel geçer bir yargıda bulunmanın yanlış olacağı bir alanda, kendimizi suçlamamız ne kadar doğru?

Zihin oyunları...

Zihnimiz, ruh halimizde direk etkilidir. Bir başka deyişle, nasıl düşündüğümüz aynı zamanda nasıl hissettiğimizle doğrudan ilgilidir. Öznel bir yargı sonucu yaptığımız çıkarımların bizi "mutlak" iyi veya kötü yapmayacağını anlamamız, psikolojik sağlığımız açısından çok önemli bir noktadır.

Hasta mıyız yoksa?

Bazı psikiyatrist sıkıntıları bulunan hastalar, kendilerini sürekli suçlama eğilimindedirler. Psikilojik sıkıntıları bulunan insanlar derken hiç de öyle azınlıkları kastettiğim sanılmasın. Toplumumuzda psikolojik desteğe ihtiyacı olan gerçekten azımsanamayacak bir topluluk vardır. Ve bu topluluk gerek tedaviye ihtiyacın farkında olmama, gerek toplum baskısı, gerek böyle desteklerin farkında olmama gibi gibi nedenlerden dolayı aslında kendilerine eziyet etmektedirler.

Son düşüncelerim...

Herhangi bir olguyu iyi veya kötü olarak nitelendirmek, hele ki bu nitelendirmenin doğru olduğunu iddia etmek, sıkıntı doğurmaya açık bir aksiyondur (tecavüz etmenin kötü olduğu, hırsızlığın kötü olduğu gibi konuları tabii ki ben bu yargımın dışında tutuyorum). Yapılan yanlı (taraflı) yargılar sonucu (sırf farklı düşündüğü veya hareket ettiği için) insanların haksız bir şekilde suçlanmasının önünü açar. Bu suçlamalar -hele ki yanınızda bir güç varsa- haksız bir linç girişimine bile dönüşebilir ki örneği yok mu yakın tarihimizde? Biz ve onlar diyerek ötekileştirmeler...

Uzun lafın kısası, iyi veya kötü şeklinde bir sınıflandırma yapılmadan önce bu gibi gerçeklerin göz önünde bulundurulması, sonradan keşke diyeceğimiz bir sonucu önleyebilir. Bunu unutmayalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben bir kafesim; kuşunu arayan. -Franz Kafka

Anlatamam. İçimde neler olup bittiğini hiç kimseye anlatamam. Kendime bile anlatamıyorum. -Franz Kafka

Konuştuğumdan farklı yazıyorum, düşündüğümden farklı konuşuyorum ve düşünmem gerekenden daha farklı düşünüyorum. Böylece, tüm bunlar sonsuz ve derin bir karanlığa doğru devam edip gidiyor. -Franz Kafka